Terörle Mücadele etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Terörle Mücadele etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2022 Cumartesi

Uluslararası Terörizme Karşı Meşru Müdafaa Konferansı 18.05.2022

Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı'nın tertibi ve Sn. Meslektaşım Dr. Öğr. Üyesi Sezercan BEKTAŞ'ın yöneticiliğinde “Uluslararası Terörizme Karşı Meşru Müdafaa” Konferansım 18.05.2022 14.00’te Google Meet ile  gerçekleşecektir. Katılıma açıktır ve bilgileri afiştedir.

 

25 Eylül 2021 Cumartesi

Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa Hakkı - The Right Of Self-Defense Against International Terrorism

7. Uluslararası Mavi Karadeniz Kongresi: Barış, Güvenlik ve İşbirliği

19-20 Eylül 2021

Panel VII: Uluslararası Güvenlik ve Yeni Tehditler

20 Eylül 2021

Moderatör: Doç. Dr. Hakkı Hakan Erkiner

ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI MEŞRÛ MÜDÂFAA HAKKI

Bildiri Sahibi: Doç. Dr. Hakkı Hakan Erkiner

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Özet

Birleşmiş Milletler Antlaşması ile oluşturulan kuvvet kullanma hukukuna göre meşrû müdâfaa müessesesi uğradıkları bir silâhlı saldırıya karşı kendilerini güç kullanarak savunabilmeleri için devletlere tanınmış bir doğal haktır. Bu klasik sistemde saldırı ve savunma simetrik niteliktedir. Başka ifâde ile saldırı bir devletten başka bir devlete yönelmekte ve savunma da saldırıya uğrayan devlet tarafından saldırgan devlete karşı yapılmaktadır. Bu nedenle uluslararası terörizmden devletlere yönelen silâhlı terörist saldırılara kaşı meşrû müdâfaa hakkının uygulanması için uluslararası hukuk ilke ve kurallarının bu asimetrik meseleye uygulanabilmesi gereklidir. Şâyet uluslararası terörist saldırıyı gerçekleştiren uluslararası teröristlerin davranışı bir devlete isnat edilemiyorsa saldırı bir devletten yönelmemekte ve asimetrik bir nitelik kazanmaktadır. Saldırıya uğrayan devlet teröristlerin bulundukları devletin ülkesinde savunma amacıyla bu teröristlere karşı ama ülkesinde bulundukları devleti hedef almaksızın ve sadece teröristleri hedef alarak güç kullanma gereksinimi duyabilmektedir. Bu kuvvet kullanımının uluslararası hukuka uygun olabilmesi için meşrû müdâfaa hakkına dayanması gereklidir çünkü uluslararası hukukta meşrû müdâfaa kuvvet kullanma yasağına aykırı davranışların hukuka uygunluk nedenidir. Sunumumuzda yanıtlanacak esas soru bir konak devletteki konuk teröristlerin diğer bir hedef devlete düzenledikleri uluslararası terör saldırısına cevâben hedef devletin uluslararası hukuka göre ve uluslararası hukuka uygun olarak kendisini kendi ülkesi dışında kuvvet kullanarak savunup savunamayacağı sorusudur. Kullandığımız terminoloji uyarınca bir devletin ülkesine yerleşerek buradan diğer devletlere terörist saldırılar düzenleyen teröristlere konuk teröristler dedik. Bu teröristler konuk uluslararası teröristler, diğer devletlere düzenledikleri terör saldırıları uluslararası terör saldırıları ve gerçekleştirdikleri terörizm olgusu da uluslararası terörizm olarak ifâde edildi. Konuk uluslararası teröristlerin ülkesinde konuk oldukları devlete konak devlet dedik. Konak devletin ülkesinden konuk teröristlerin gerçekleştirdikleri uluslararası terör saldırılarının yöneldiği devleti yâni bu saldırıların hedef aldığı devleti, hedef devlet olarak belirttik. Meşrû müdâfaanın gerekliliği teyit edildikten sonra terörist konuklara karşı şiddeti ve hedefi ayarlanarak orantılı bir biçimde kuvvet kullanılmalı ve amaç gerçekleşip saldırıya karşı savunma gâyesine ulaşıldıktan sonra meşrû müdâfaa amacıyla kuvvet kullanılmasına ölçülü biçimde zamânında son verilmelidir.

Anahtar Kelimeler: uluslararası hukuk, uluslararası terörizm, meşru müdafaa

THE RİGHT OF SELF-DEFENSE AGAİNST INTERNATİONAL TERRORİSM

Abstract

According to the force-use law established by the United Nations Treaty, the legitimate defense institution is a natural right granted to the states to defend themselves by force against a weapons attack they undergo. In this classic system, attack and defense are symmetrical. In other words, the attack is directed from one state to another, and the defense is made against the aggressive state by the attacked state. For this reason, international law principles and rules should be applied to this asymmetrical issue in order to exercise the right to defense against armed terrorist attacks directed against the states from international terrorism. If the behavior of international terrorists carrying out the international terrorist attack cannot be attributed to a state, the attack does not turn from a state and gains an asymmetrical character. The attacked state may need to use force against these terrorists for defense purposes in the country of the state where the terrorists are located, but without targeting the state in which they are located, and by targeting only terrorists. In order for this use of force to be in accordance with international law, it must be based on the right to legitimate defense, because in international law, legitimate defense is the reason for compliance with the prohibition of using force. The main question to be answered in our presentation is the question of whether the target state can defend itself by using force outside its own country in accordance with international law and in accordance with international law, in response to the international terrorist attack carried out by guest terrorists in another host state. According to the terminology we use, we called guest terrorists to the terrorists who settled in a state's country and carried out terrorist attacks on other states from here. These terrorists were international terrorists, international terrorist attacks, terrorist attacks organized by other states and international terrorism cases. We called the state where the guest international terrorists were guests in their country. We have specified the state where the international terrorist attacks carried out by guest terrorists from the country of the host state are directed, but the state targeted by these attacks as the target state. After the necessity of the legitimate defense is confirmed, the force and proportionate force should be used by adjusting the violence and target against the terrorist guests, and the use of force should be stopped in a timely manner for the purpose of legitimate defense after the goal is achieved and the defense goal is reached.

Key Words: international law, international terrorism, self-defense

Giriş

Uluslararası hukukta devletlerin uluslararası ilişkilerinde kuvvet kullanamamaları, bunu yasaklayan emredici bir kural ile düzenlenmiştir. Uluslararası hukukta devletler tarafından uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılması yasaktır. Uluslararası hukukta uluslararası barış ve güvenliğin temel hukukî mîmârîsi devletlerin uluslararası ilişkilerinde kuvvet kullanma yasağının mevcûdiyeti üzerine kurulmuştur. Birleşmiş Milletler (BM) Şartı madde 2/4’e göre, tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek BM’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar (Erkiner, 2020, s. 20). BM Şartı’nın 51’inci maddesi ise devletlerarası ilişkilerde kuvvet kullanımının yasak olması ilkesinin açıkça bir istisnâsını oluşturur. BM Şartı’nın 51’inci maddesi, “Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, BM üyelerinden birinin silâhlı bir saldırıya hedef olması hâlinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşrû savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşrû savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.  demektedir (Erkiner, 2020, s. 21).

Uluslararası hukukta meşrû müdâfaa hakkını doğuran olay  silâhlı bir saldırıya hedef olmaktır. Saldırının varlığı meşrû müdâfaa hakkını doğurur. Uluslararası hukukta meşrû müdâfaa hakkını doğuran olay saldırıysa uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa hakkının doğabilmesi için de uluslararası terörizmden bir devlete yönelen saldırının uluslararası hukuka göre bir saldırı sayılması gerekmektedir. Şâyet uluslararası terör saldırısına uğrayan bir devletin uluslararası terörizmden uğradığı bu saldırı uluslararası hukuka göre bir saldırı sayılırsa anılan saldırıya uğrayan devletin meşrû müdâfaa hakkı doğar.

Uluslararası terör saldırısının uluslararası hukukta saldırı sayılıp sayılmadığının araştırılması için önce uluslararası hukukta saldırının ne olduğunun incelenmesi gerekir. Bundan sonra uluslararası hukukta uluslararası terör saldırısının ne olduğunun ifâde edilmesi mümkün olabilir. Bir kez uluslararası terör saldırısının uluslararası hukuka göre saldırı sayıldığı saptandıktan sonra bunun sonuçlarını irdelemek gerekmektedir. Bunun başlıca sonucu uluslararası terör saldırısının meşrû müdâfaa hakkı doğurmasıdır. Uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaanın ne olduğunun ve buna ilişkin uluslararası hukuk kuralların nasıl uygulanması gerektiğinin araştırılması için öncelikle uluslararası hukukta meşrû müdâfaanın ne olduğunun ve buna ilişkin uluslararası hukuk kurallarının nasıl uygulandıklarının incelenmesi gereklidir.

Uluslararası terörizme karşı sınır ötesinde bir devlet tarafından silâhlı kuvvet kullanılmasının uluslararası hukuka uygun bir davranış olabilmesi için bu kuvvet kullanımının meşrû müdâfaa hakkından kaynaklanan bir yetkinin icrâ edilmesi biçiminde gerçekleşmesi lüzumludur. Bunun nedeni devletlerin uluslararası hukuktaki kuvvet kullanma yasağına aykırı davranışlarının hukuka uygunluk nedeninin meşrû müdâfaa hakkının varlığı olmasıdır. Uluslararası hukukta bir devletin meşrû müdâfaa hakkının doğabilmesi için ise birinci şart, mevcut bir saldırının veya mâkul bir süre önce olmuş ve hazırlanıp cevap vermek için gereken akla uygun süre kullanılmış bir saldırının ya da ciddî olarak çok yakın bir saldırının varlığıdır. Bu saldırı silâhlı bir saldırı olmalıdır.

Saldırı, varlığıyla meşrû müdâfaa hakkını doğurur ve bu meşrû müdâfaa hakkına dayanarak, kuvvet kullanma yetkisi oluşur. Öyleyse uluslararası terörizme karşı da ülke dışında kuvvet kullanılacaksa bir saldırının varlığı gösterilmelidir. Bu nedenden ötürü uluslararası terörizme karşı sınır ötesinde meşrû müdâfaa amacıyla kuvvet kullanılacaksa varlığının açıklanması gereken ilk unsur saldırıdır. Bu bakımdan önce uluslararası hukuk ve uluslararası terör saldırısı ve bundan sonra da uluslararası hukukta uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa açıklanacaktır.

I. Uluslararası Hukuk Ve Uluslararası Terör Saldırısı

Uluslararası terör saldırısı kavramının iki tür kaynağı vardır. Bunlardan ilki maddî kaynak diğeri de şeklî kaynaktır. Maddî kaynak için uluslararası ilişkilere, şeklî kaynak için ise uluslararası hukuka bakılmalıdır. Terör, kamu otoritesini ya da toplum yapısını yıkmak için girişilen, korku ve yılgınlık saçan şiddet hareketleri olarak tanımlanabilir. Terörizm ise, terör yöntemlerini siyâsî bir amaçla, örgütlü, sistemli, sürekli bir şekilde kullanılmasını benimseyen strateji olarak tanımlanabilir. Kavramsal olarak terör, eylem ve olgu; terörizm ise yöntem ve siyâset olarak belirir (Caşın, 2008, s. 34).

Geleneksel süreçte devletler birbirlerine irâdelerini kabul ettirmek için simetrik olarak savaşa başvururlardı. BM Antlaşması ile saldırı savaşı yasaklanınca açıkça savaşa başvurmak hukukî bir imkân olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle, terörizmin devletler için yöntem olarak ucuzluğu ve kolaylığı bir yana, açık ve doğrudan silâhlı kuvvet kullanmanın yasaklandığı bir uluslararası hukuk düzeninde, onlarla bağlantılarını gizledikleri ya da kısmen gizleyebildikleri terör örgütleri eliyle kendi hesaplarına örtülü vekâlet savaşı yaptırmaları, uluslararası hukukun arkasına dolanmak için elverişli bir yöntemdir (Öktem, 2011, s. 6). Devletlerin vekilleri olan taşeron örgütler ile uyguladıkları bir yöntem olarak uluslararası terörizm, (hukuken de yasak olan) savaş (daha doğrusu saldırı savaşı) ya da diplomasi ile kazanılamayan ya da bu yöntemlerle kazanılması daha masraflı veya külfetli olan sonuçları elde etmek, korkutmak ve itaat ettirmek için ve bir teoriye ya da ideolojiye dayanılarak iradî olarak ve siyâsî maksatlarla, terörün ve şiddetin sistemli ve hesaplı bir şekilde kullanılmasıdır (Caşın, 2008, s. 39).

20’nci yüzyılda devletlerin bâzılarının topyekûn büyük zararlara yol açan savaşlar yerine daha az zarar meydana getiren psikolojik savaşlara yönelmeleri ve terörizmi bu yöntem içinde sürekli kullanmaları ya da devletlerin çıkarları doğrultusunda rakip devletleri zayıflatmak için terörizme destek vermeleri, terörizmi uluslararası nitelikte bir sorun kılarak yaygınlaştırmıştır. Terör örgütleri ve teröristler hibrit savaşta kendilerinden yararlanılan unsurlar olmaktadırlar. Bu tip terörizm katkılı yeni taktiklere Dördüncü Nesil Savaş ve Birleşik Savaş da denilmektedir (Martin, 2017, s. 65). Düzensiz savaş, çatışma ya da silâhlı eylem icrâ eden grupların bir devlet tarafından kirâlanması ya da istihdam edilmesiyle vekil kullanma uygulaması bir hibrit savaş yöntemidir (Erkiner, 2020, s. 120). Doğrudan çatışmayan güçler vekilleri üzerinden çatışmışlardır ve çatışmaya devam etmektedirler. Anılan güçler için belirtilen vekillerden en kullanışlı, en ucuz ve yaygın olanı, terör örgütleridir (Martin, 2017, s. 45).

Sic utere tuo ut alienum non laedas” hukuk ilkesinde belirtildiği gibi egemen devletin temel bir yükümlülüğü vardır. Bu temel ilkeye göre bir devlet haklarından yararlanırken ve yetkilerini kullanırken başka bir devlete zarar vermeme yükümlülüğü altındadır. Bundan ötürü bir devlet ülkesi üzerinde egemenlik hak ve yetkilerini kullanırken başka bir devlete zarar vermeden egemenlik hak ve yetkilerini kullanma yükümlülüğü altındadır (Silvy, 2013, s. 148). Bu doğrultuda devlet ülkesi üzerinde başka devletlere zarar verici faâliyetlere izin veremez ve destek olamaz. Bunun sonucu olarak da devlet ülkesinde teröristleri barındıramaz, ülkesi içerisinde ya da ülkesi dışında teröristleri finanse edemez, destekleyemez (Erkiner, 2020, s. 180). Ülkesinden başka devletlere yönelecek bütün terörist saldırıların engellenmesi için gerekli ve mâkul önlemleri alma yükümlülüğü altındadır (Proulx, 2010, s. 24).

Bu uluslararası yükümlülüklere aykırı her davranış, bu davranışların isnat edildiği devletin sorumluluğunu doğurur. Nitekim sorumluluk, kişinin kendi davranışlarının ya da kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. Kişinin sorumluluğunu gerektiren bir olay meydana gelmiştir denildiğinde anlatılmak istenen kişinin meydana gelen olayın hukuken sonuçlarını üstlenmesi gerektiğidir. Sorumluluğun doğmasından dolayı üstlenme yükümlülüğü altına girilen sonuç hukukta yaptırımdır daha doğrusu yaptırıma uğramadır (Bilsel, 1941, s. 219). Uluslararası sorumluluk hukukunda yaptırımlar arasında kuvvet kullanılması mümkün değildir. Nitekim meşrû müdâfaa sorumluluk hukuku bakımından bir yaptırım değildir. Meşrû müdâfaa uluslararası barış ve güvenlik hukuku bakımından bir haktır. Bunların birbirlerine karıştırılmaması çok önemlidir.

BM Güvenlik Konseyi 2001 yılındaki 1373 sayılı kararında terörizmle mücâdele için genel bir yükümlülük yükleyen bir karar almıştır. Buna göre devletler terörist eylemlerle ilgili gruplara ya da kişilere icrâî ya da ihmâlî sûrette hiçbir biçimde destek olamaz, teröristleri himâye edemez, silâh tedârik edemez. Bu yükümlülüğün çok geniş bir kapsamı vardır ve her türlü desteğin verilmesini yasakladığı gibi teröristleri icrâî ya da ihmâlî sûrette devletin ülkesinde konuk etmeyi de yasaklar (Proulx, 2010, s. 25). Bu karar bir egemen devletin uluslararası hukuktaki temel yükümlülüğünü de ifâde eden “sic utere tuo ut alienum non laedas” ilkesi ile uyumludur.

Terörizmi destekleme yasağının ihlâli iki boyutlu olabilir. İhlâlin nedeni ilkinde yetenek eksikliğidir; ikincisinde ise ihlâlin nedeni iradîdir. İlkinde başarısız devlet (L’État défaillant; failed State) teröristlere karşı çıkmaktan âcizdir, bu yetenek eksikliğidir; ikincisinde ise konak devlet teröristleri eylemli biçimde destekleyerek ya da eylemli biçimde desteklemeksizin, topraklarındaki varlıklarına ve sınır ötesindeki terörist saldırılarına karşı çıkmamakta, göz yummakta, ses etmemektedir. Başarısız devletlerin müşterek niteliği fiilî egemenliklerini ülkelerinin bir kısmında ya da tamâmında, kısmen ya da tamâmen yitirmiş olmalarıdır; belirtilen bu fiili egemenliğin yitirilmiş olmasından ötürü ülkelerinde kısmen ya da tamâmen egemenlik işlevlerini yerine getirmekten âciz bir duruma düşmüş olmalarıdır. Anılan durumlarından ötürü bu devletler gerçek bir egemenden beklendiği gibi uluslararası yükümlülüklerini de yerine getirmekten âcizdirler; bu arada uluslararası terörizmi önleme uluslararası yükümlülüğü için de durumları budur, bu yükümlülüğü isteselerdi dahi egemen devlet olma yetenek eksikliğinden ötürü yerine getirmekten âcizdirler (Birdişli, 2019, s. 241).

Uluslararası sorumluluk hukukunda kusur (culpa) ve zarar (iniura) birer unsur değildir. Onarım aşamasında zararın varlığı araştırılsa da, kusur, uluslararası sorumluluğun hiçbir aşamasında devletin sorumluluğunun ileri sürülebilmesinde aranmaz. Devletin uluslararası sorumluluğunda kusur meselenin tamâmen dışındadır; kusur, uluslararası hukukta, devletin uluslararası sorumluluğu konusu ile ilgisi olan bir kavram değildir (Erkiner, 2010, s. 100). İhlâl, icrâî ya da ihmâlî sûretteki bir davranışla işlenebilir. Nitekim 1373 sayılı kararda da devletlerin terörist eylemlerle ilgili gruplara ya da kişilere icrâî ya da ihmâlî sûrette hiçbir biçimde destek olamayacağına ve teröristleri himâye edemeyeceğine ilişkin yükümlülük belirtilirken davranışın icrâî ya da ihmâlî sûrette olabileceği ifâde edilmiştir. Bu husus uluslararası haksız fiilin icrâî ya da ihmâlî sûrette işlenen bir davranış olduğu kuralı ile uyumludur. Bundan çıkan sonuca göre bir devlet ülkesinde toprakları üzerinde başka devlete saldıran teröristleri barındırırken onlara bir şeyler yaparak destek de olabilir yâni icrâî sûrette destek olabilir ya da eylemsiz kalarak hiçbir şey yapmadan sâdece ülkesindeki topraklarda başka devlete saldıran teröristlerin mevcûdiyetine göz yumabilir yâni topraklarındaki mevcûdiyetlerine son vermek için hiçbir şey yapmayabilir ki bu da ihmâlî sûrette destek olmaktır ve ister icrâî ya da ister ihmâlî sûrette olsun her ikisi de uluslararası yükümlülüğe aykırı davranıştır ve isnat edilebilir bir ihlâldir ve de uluslararası haksız fiildir (Erkiner, 2020, s. 190).

Uluslararası terör saldırısı iki durumda uluslararası terör saldırısı olarak nitelendirilebilir. Başka ifâde ile bir terör saldırısı sâdece bir devletin egemenlik ve yetki sâhasında olup bitiyorsa, başka bir devletin bir biçimde egemenlik ve yetki alanındaki bir davranış ya da bir durum terör saldırısının olup bitmesinde bir etki etmiyorsa, bu terör saldırısı uluslararası bir terör saldırısı değil fakat yerel bir terör saldırısı olarak nitelendirilmelidir. Aksi durumda, yâni başka bir devletin de egemenlik ve yetki alanındaki bir davranış ya da bir durum terör saldırısının olup bitmesine bir şekilde etki ediyorsa bu artık uluslararası bir terör saldırısıdır. Anılan etki de farklı biçimlerde olabilir ve bu da açıklanmalıdır.

Yukarıda belirtilen etki esâsen iki kategoriye, iki sınıfa ayrılarak gösterilebilir. Bunlardan ilki, bir devletin başka bir devleti hedef alan ya da alacak terör saldırısına uluslararası hukuka göre kendisine isnat edilebilen ya da edilebilecek bir davranışla, ya bizzat bu terör saldırısını (örtülü biçimde de olsa) yapması ya da (örtülü biçimde de olsa) yaptırması  veya söz konusu terör saldırısına, kendisine isnat edilebilir bir davranışla yardım etmesi ya da destek vermesidir. Böylesi bir uluslararası terör saldırısının kendisi, bu belirtilen davranışları yapan devlete isnat edilebilir ve uluslararası sorumluluk hukuku bakımından terör saldırısının kendisi bir uluslararası haksız fiil olarak o devletin uluslararası sorumluluğunu doğurur.

Uluslararası sorumluluk hukuku, devletlerin uluslararası haksız fiilden ötürü cezâlandırılmaları gibi bir amacı ve yöntemi kesinlikle kabul etmez. Uluslararası sorumluluk hukukunda belirtilen onarım amacının elde edilmesi için silâhlı kuvvet kullanılması da kesinlikle mümkün bir yöntem değildir. Hâlbuki uluslararası hukukta saldırıya uğrayan devletin bir de kuvvet kullanarak kendini koruma ve haksızlığı savma yöntemi vardır ki o da meşrû müdâfaadır (Erkiner, 2020, s. 201).

II. Uluslararası Hukuk Ve Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa

Meşrû müdâfaa uluslararası sorumluluk hukukunda bir durum, uluslararası güvenlik hukukunda ise bir haktır. Meşrû müdâfaa, uğranılan bir saldırıya karşılık olarak yapılan haklı savunmadır. Meşrû müdâfaa (légitime defence, self-defence), uluslararası barış ve güvenlik için uluslararası hukukun temel öneme hâiz bir müessesesidir (Cheng, 2006, s. 77). BM Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 târihli 1368 ve 28 Eylül 2001 târihli 1373 sayılı kararlarında bu terör saldırılarının uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit ve hukuksal olarak da bir saldırı olduğunu, devletlerin meşrû müdâfaa haklarının bulunduğunu kabul etmiştir (Erkiner, 2020, s. 217). Meşrû müdâfaa, uluslararası hukukta, tek taraflı olarak kuvvete başvurmanın meşrû yoludur. Meşrû müdâfaanın uygulaması gereklilik, orantılılık ve ölçülülük ilkeleri ile sıkı bir biçimde çerçevelenmiştir (Silvy, 2013, s. 67).

Güncel uluslararası hukukta uluslararası teröristlere ve uluslararası terör örgütlerine karşı ülke sınırları dışında silâhlı kuvvet kullanılması yoluyla egemen devletlerin meşrû müdâfaada bulunması ciddî önem arz eden bir meseledir (O’Connell, Tams, Tladi, 2019, s. 1). Bir devletin kendi ülke toprakları hâricinde terörizme karşı meşrû müdâfaa teşkil eden bir cevap vermesi bir uluslararası hukuk meselesi oluşturur. Bu meselenin incelenmesi gereken iki boyutu vardır. Bu boyutlardan birincisi anılan cevâbın kendisinin hukuka uygunluğunun saptanmasıyken, ikincisi de cevâbın yönteminin uygunluğunun araştırılmasıdır. Şâyet devlet uluslararası terörizme karşı bir başka devletin ülkesinde meşrû müdâfaa teşkil eden bir cevap veriyorsa, meşrû müdâfaada bulunan devlet, yabancı bir devletin toprakları üzerinde, kendisine isnat edilebilen davranış(lar)la silâhlı bir kuvvet kullanımı oluşturan bir fiil gerçekleştiriyor demektir. Bu gerçekleştirilen fiil iki uluslararası hukuk kuralı ile gerilim hâlindedir. Bunlardan birincisi devletlerin uluslararası sâhada kuvvet kullanmama yükümlülüğü iken, ikincisi yabancı devletin egemenliğini çiğnememe yükümlülüğüdür. Anılan bu iki yükümlülüğü ihlâl eden bir davranış sayılmaması ve bir uluslararası haksız fiil olmaması için sergilenen davranışın meşrû müdâfaa olarak nitelendirilebilmesi gerekmektedir çünkü meşrû müdâfaa anılan davranışın uluslararası bir haksız fiil sayılmasına engel olan bir hukuka uygunluk nedenidir. Uluslararası ilişkilerde ve uluslararası hukukta uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa hakkını öne sürmek, uluslararası terörizmin gerçekleştirdiği saldırılara ve uluslararası terörizmden kaynaklanan yakın ve ciddî saldırı tehditlerine karşı devletlerin silâhlı kuvvet kullanarak kendilerini savunmak ve uluslararası terörizme bir cevap vermek hayâtî gereksinimlerinden doğmuştur. Belirtilen meşrû müdâfaa hakkından ileri gelen kuvvet kullanma yetkisi uluslararası terörizme etkin destek vererek bu saldırıların kendisine isnat edilebildiği devlete karşı icrâ edilebilir ya da terör saldırılarının kendisi devlete isnat edilememekle birlikte özen yükümlülüğünü ihmal ederek başka devletlere ülkesinden yapılacak terör saldırılarını önleme uluslararası yükümlülüğünü ihlâl eden devletin ülkesindeki konuk teröristlere karşı, konak devlet hedef alınmaksızın kuvvet kullanılarak icrâ edilebilir (Erkiner, 2020, s. 313).

Uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa, sınırları ve kapsamı uluslararası hukuk tarafından ortaya konulan bir hukukî müessesedir. Bir devletin bir başka devlete karşı meşrû müdâfaada bulunabilmesi için o bir başka devlete silâhlı bir saldırının isnat edilmesi gereklidir. Uluslararası terörist eylem(ler) silâhlı saldırı oluşturma eşiğini sağladığı için hukuken silâhlı saldırı olarak nitelendirildiğinde ve uluslararası terörist silâhlı saldırı o bir başka devlete isnat edilebildiğinde, o bir başka devletin bir silâhlı saldırısı vardır ve işte bu durumda o bir başka devlete karşı meşrû müdâfaada bulunulabilir çünkü bir devletten bir devlete yönelen silâhlı bir saldırı mevcuttur. Şâyet uluslararası terörist silâhlı saldırının kendisi o bir başka devlete isnat edilemiyorsa meşrû müdâfaanın yöneldiği unsurlar uluslararası terörist unsurlardır yâni konuklardır ama o bir başka devletin kendisi değildir yâni konak değildir. Konağın ülkesinde sâdece terörist konuklara karşı meşrû müdâfaada bulunulmaktadır. Bu meşrû müdâfaaya karşı silâhlı kuvvet kullanarak cevap veren konak ise saldırgan olacağından ötürü artık ona karşı da meşrû müdâfaada bulunulabilinecektir çünkü meşrû müdâfaaya karşı meşrû müdâfaa olmaz ama meşrû müdâfaaya silâhlı kuvvet kullanarak cevap vermek bizâtihi bir silâhlı saldırı olur. Bu söylediklerimiz ancak meşrû müdâfaanın gerçekten meşrû müdâfaa olması durumunda geçerlidir. Şâyet söylemsel meşrû müdâfaa gerçekten meşrû müdâfaa olma ölçütlerine sâhip değilse ya da meşrû müdâfaa sırasında kuvvet kullanmaya ilişkin sınırlar ve kapsam aşılırsa meşrû müdâfaa gerçekten meşrû değildir fakat aslında bir silâhlı saldırıdır ve öyleyse söylemin ya da iddianın aksine ortada bir meşrû müdafaa yoktur ama bir silâhlı saldırı vardır ve bu silâhlı saldırıya karşı meşrû müdâfaada bulunmak haktır. Demek ki meşrû müdâfaa hukukunun sınır ve kapsamı (scope and limits of the law of self-defence) söylemsel meşrû müdâfaanın gerçekten meşrû müdâfaa olup olmadığını anlamamıza hizmet eder. İşte bu nedenle meşrû müdâfaanın şartları ve meşrû müdâfaa sırasında silâhlı kuvvet kullanırken uyulması gereken kuralların, sınırların ve kapsamın bilinmesi uluslararası hukukun gereğini ve işin gerçeğini her somut olayda takdir edip söyleyebilmemize yarar (O’Connell, Tams, Tladi, 2019, s. 81).

Gerek BM GK’nin (1368 ve 1373 gibi) kararlarında, gerekse NATO gibi uluslararası örgütler tarafından teyit edildiği gibi 11 Eylül 2001’den beri devletlerin genel uygulamaları neticesinde meşrû müdâfaanın devlet dışı silâhlı gruplardan gelecek silâhlı saldırılara karşı cevap olarak uygulanabileceğine ilişkin opinio juris bulunduğunu ileri sürmek temelsiz değildir; aksine bunu ileri sürmenin uluslararası olayların hukukî tahlilinin gösterdiği gibi güçlü bir temeli vardır (Dinstein, Dahl, 2020, s. 145). Uluslararası terörizm sınıraşan terörizmdir ve devlet dışı silâhlı gruplardan gelen saldırıların ciddî bir kısmı uluslararası terörizm şeklinde gerçekleşmektedir. Teröristler başka bir devletin ülkesinde konuk olarak bulunurken konak devletin toprakları üzerinde barınmakta ve bu konukluklarından yararlanarak diğer devlet ya da devletlerin ülkelerine terörist saldırı ve eylemler düzenlemektedirler. Uluslararası terörist saldırıların çoğunlukla devlet dışı silâhlı grupların saldırıları ile kavramsal özdeşlik taşımaları bu saldırıların başka bir devletin saldırısı olarak isnat edilmelerine gerek olmamasından kaynaklanmaktadır  (Erkiner, 2020, s. 413). Bununla birlikte devlet dışı silâhlı grupların saldırıları ile bütünüyle örtüşmemesinin nedeni uluslararası terörist saldırıların şartları varsa bir başka devlete isnat edilebilmesinin hukukî olarak olanağının bulunmasıdır (Dinstein, Dahl, 2020, s. 146). Konuk teröristlere konak devletin topraklarında kuvvet kullanılarak meşrû müdâfaada bulunulurken kuvvet kullanmanın hedefi konak devlet değildir ama konuk teröristlerdir. Konağın sorumluluk durumunun bu kuvvet kullanımı ile hukukî bir ilgisi yoktur çünkü meşrû müdâfaa hakkını doğuran sorumluluk değil ama saldırının varlığıdır (Erkiner, 2020, s. 413).

Meşrû müdâfaa hakkının doğumunun saldırının varlığını tâkiben gereklilik unsurunun tamamlayıcı şartları ile sorgulanması lüzumludur. Bu sorgulamanın yapılabilmesi için uygulamada devletler tarafından isteksiz ya da âciz devlet sorgulaması denilen yöntem icrâ edilmektedir. Bu sorgulama sonucunda meşrû müdâfaadan başka mâkul bir yol yoksa konak devletin meşrû müdâfaaya rızâsının olmasının ya da olmamasının meşrû müdafaa hakkının doğumu ile hukukî bir ilgisi yoktur. Hukuka uygunluk nedeni olan meşrû müdâfaanın unsurları arasında rızâ bulunmaz. Bununla birlikte meşrû müdâfaanın gerçekten meşrû bir kuvvet kullanımı olup olmadığı uluslararası hukukta meşrû müdâfaanın gereklilik, orantılılık ve ölçülülük unsurlarının varlığı bakımından denetlenir.

Sonuç

9/11’den bu yana, devletlerin uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa operasyonlarında, konaklara yönelttikleri tespitleri üç sınıfta göstermek mümkündür. Bu sınıfların birincisi aktif destektir ve bu durumda uluslararası terörist saldırının konak devlete isnat edilmesi de yüksek olasılıktır. İkinci sınıf, konak devletin konuk teröristlerin ülkesinde konuk olmasına son vermede isteksiz davranarak konak olmaya göz yummasıdır. Bu durum da aslında bir destektir fakat ilki kadar açık olmamakla birlikte dolaylı ya da örtülü bir destektir. Bu durumda verilen desteğin daha çok gizlenmeye çalışıldığı düşünülebilir. Bu ikinci sınıf durumda da uluslararası terörist saldırının konak devlete isnat edilebilmesi somut olaya göre tamâmen olasılık dışı değildir. Üçüncü sınıfta ise konak devlet konuk teröristlerin ülkesindeki konukluğuna son verme gücünde değildir. Bu konuk devletin olağan güçsüzlüğünden kaynaklanabilir. Bu durum konuk devletin ülkesinin genelinde ya da bir kısmında etkin kontrolü ve dolayısıyla devlet olarak fiili egemenliği kaybetmesinden de ileri gelebilir. Birinci sınıflar için sponsor ya da destekçi devlet, ikinci sınıf için isteksiz devlet, üçüncü sınıf için âciz/başarısız devlet sıfatları/kavramları kullanılmaktadır. Birinci sınıflarda isnat varsa meşrû müdâfaa konak devlete de yöneltilir; ikinci sınıflarda da isnat varsa meşrû müdâfaa konak devlete de yöneltilebilir; üçüncü sınıflarda meşrû müdâfaa konuk teröristlere yöneliktir, konak devlete karşı kuvvet kullanılmaz ancak konak devlet kuvvet kullanırsa o da meşrû müdâfaanın hedefi olur. Her üç durumda da meşrû müdâfaayı yöneten uluslararası hukuk ilkeleri olan gereklilik, orantılılık, ölçülük ilkeleri meşrû müdâfaanın meşrûluğunu hukuken denetler. 9/11 sonrası uluslararası hukukta, uluslararası terörizme karşı sınır ötesinde buna rızâsı olmayan fakat topraklarında saldırgan teröristlerin konuk olarak bulunduğu konak devletin ülkesinde, bu silâhlı terörist konuklara karşı meşrû müdâfaa amacıyla kuvvet kullanılmasının hukukunun ne olduğu meselesi önem kazanmıştır. Konağın ülkesinde meşrû müdâfaada bulunulurken konağın sorumluluğu ya da rızâsı aranılacak hukukî unsurlardan değildir; yâni meşrû müdâfaada bulunacak devlet, konak devletin uluslararası terörist saldırıdan sorumlu olduğunu da, topraklarında meşrû müdâfaaya rızâsı bulunduğunu da ispat etmek zorunda değildir ve bunların varlığını aramak zorunda da değildir. Unsur bir hukukî durumun varlığını göstermek için ispat edilmesi gereken asgarî gerçeklerdir. Öyleyse meşrû müdâfaanın unsurları arasında sorumluluk yoktur çünkü meşrû müdâfaayı doğuran olay saldırının varlığıdır, sorumluluk değil. Nitekim meşrû müdâfaa sorumlulukta bir yaptırım değil fakat bir hukuka uygunluk nedenidir. Bunun gibi rızâ da meşrû müdâfaanın unsurlarından değildir. Rızâ, apayrı bir hukuka uygunluk nedenidir ve meşrû müdâfaadan ayrıdır. Emredici hukuk kurallarına aykırı davranışların haksız fiil sayılmaması için rızâ geçerli bir hukuka uygunluk nedeni de değildir ve kuvvet kullanma yasağı emredici bir hukuk kuralıdır. Meşrû müdâfaa, emredici kuvvet kullanma yasağında hukuka uygunluk nedeni olabilmektedir çünkü BM Şartı ve teâmül hukuku bunu saldırıya karşı doğal bir hak olarak düzenlemekle ve öngörmekle sorumluluk hukukunda da meşrû müdâfaanın emredici kuvvet kullanma yasağının geçerli bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesini sağlamaktadırlar.

Konak devlet için isteksiz ya da âciz devlet sorgulamasının (unable or unwilling test) yapılması da kendi unsurlarına sâhiptir. İsteksizlik bakımından konağın konuğa karşı etkin bir engelleme eyleminde bulunmayı denememesi ilk ve açık seçik unsurdur. Bu denememeye konuğa kolaylıklar gösterilmesi de eşlik edebilir. Bir noktadan sonra bu kolaylıklar ve göz yummalar konağı isteksiz olmaktan çıkarıp destekçi durumuna sokar/sokabilir ve terör saldırılarının isnat edilmesi meselesinde terörist saldırıların konağa isnat edilmesini mümkün duruma getirebilir. Konuk, destekçi konağın ne derece etkin denetimi altında ise isnat o derece olası olur. İsteksizliğe geri dönmek gerekirse engellemeyi etkin biçimde denememe başat unsurdur. Deneyip de etkili sonuç alamayan devlet ya da denese bile etkili sonuç alamayacağını öngören konak devlet, saldırıların hedefi devlet ile engelleme yükümlülüğünü yerine getirmek için birlikte çalışma yoluna gidebilir ya da kendisine teklif edilen böyle bir yolu olumlu karşılayabilir. Denese bile sonuç alamayan ya da alamayacak konak devletin, hedef devletin birlikte çalışma teklifini olumlu karşılamaması, isteksizlik için ikinci açık unsur olarak ortaya çıkar. Hedef devletin kendisi ile birlikte çalışmaya yanaşmayan konak devlette meşrû müdâfaa hakkını kullanmasına rızâ göstermeyip, meşrû müdâfaaya karşı çıkmaya çalışması, isteksizliği belirgin duruma getiren ve konukları korumak isteyen isteksiz devletin varlığına işâret eden unsurdur. Bu sorgulama ile ulaşılan bu unsurlar, meşrû müdâfaayı isteksizlik sorgulamasının olumlu neticelenmesi ile gerekli duruma getirir.

İsteksiz veya âciz devlet sorgulamasının ikinci boyutu âciz devlet olmaktır. Bunun sorgulanmasında da unsurlar vardır. Unsur bir hukukî durumun varlığının gösterilmesi için ortaya konulması gereken yeter şart ve asgarî gerçeklerdir. Âciz devlet olmanın unsurları, istese bile konukların varlığına son verememe sonucunu doğuran durumlardır. Bunlardan birincisi konukların silâhlı güçlerinin konaktan fazla olması ve konağın onların varlığına son verecek güçte olmamasıdır. İkinci durumda ise konağın ülkenin tamâmında ya da bir kısmında etkin kontrolü ve dolayısıyla fiili egemenliği kaybetmesidir. Âciz devlet ya da diğer bir ifâdeyle başarısız devlet (a failed or inefficient state) uluslararası hukuktan kaynaklanan topraklarından başka bir devlete terörist saldırıda bulunulmasını önleme yükümlülüğünü yerine getirmekten âciz olan devlettir. Böyle bir devletin topraklarından terörist saldırıya uğrayan mağdur devletin uluslararası hukuka göre meşrû müdâfaa hakkına başvurma yetkisinin olup olmadığının artık belirlenmesi gerekmektedir. Kimilerine göre mağdur hedef devlet böyle bir durumda ancak kendi toprakları üzerinde kolluk önlemlerini alarak kendisini terörist saldırılardan korumaya çalışabilir. Başarısız devlet olmanın da dereceleri vardır. Devlet hükûmetsiz kalmış ve uluslararası sâhada temsil edilemiyor olabilir. Topraklarının bir kısmında egemenliğini uygulayamıyor olabilir ve topraklar teröristlerin yuvalandığı yer olabilir. Bunlara rağmen bu başarısız devletler uluslararası hukuk kişisi olma niteliklerini yitirmezler. Bununla birlikte bu duruma düşmüş devletlere karşı artık BM Şartı’nın 2’inci maddesinin 4’üncü fıkrasının işlevsiz kaldığı ve terörist saldırılara hedef olan mağdur devletlerin başarısız devletlerin topraklarında kendilerine buradan yönelen teröre karşı korunmak amacıyla meşrû müdâfaa hakkına başvurup kuvvet kullanarak teröristleri def edebileceği ileri sürülebilmektedir. Terörist saldırılara hedef olan bir devlet kendi güvenliğini sağlamak için bu saldırıları gerçekleştiren teröristlerin yuvalandığı başarısız devletin topraklarında teröristlere karşı kuvvet kullanarak meşrû müdâfaada bulunabilir. Bu meşrû müdâfaa eylemi, amacı, çerçevesi ve süresi bakımından açık bir biçimde belirli olmalıdır. Amaç ve süre teröristlere karşı meşrû müdâfaada bulunmanın gerekliliğine göre her özel durumda belirlenebilir olacaktır.

Konak devlet için isteksiz ya da âciz devlet sorgulaması yapılmasının işlevi iyi açıklanmalıdır. Bu sorgulamanın işlevi meşrû müdâfaanın gereklilik şartının gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için yapılmasıdır. Gereklilik şartının belirlenmesi için yardımcı bir yöntemdir. Bundan fazla hukukî değer biçilmesi hatâlı olacaktır. Dolayısıyla bu sorgulama kendi başına meşrû müdâfaanın unsurlarından değildir. Bu sorgulama meşrû müdâfaanın esas unsuru olan gereklilik şartının varlığını anlamak için yapılan yardımcı bir incelemedir. Bu sorgulama ile birlikte düşünülmesi gereken ve gereklilik unsurunun varlığını doğuran esas olay, uluslararası terörist saldırının varlığının kendisidir. Uluslararası hukukta silâhlı saldırı sayılabilecek yıpratıcılıkta/yıkıcılıkta ve zarar vericilikte olan uluslararası terör saldırısı, ister bir eylem ile veya ister olayların toplamı neticesinde bir dizi eylem ile olsun, varlığı ile gereklilik unsurunu doğurur. Anılan sorgulama bu saldırının niye olduğu, olmaya devam ediyorsa niye devam ettiği, olma tehdidi sürüyorsa da niye son verilemediği ile ilgili, konak hakkında bilgi edinmeye yarayan bir sorgulamadır. Bu bilgi, gereklilik unsurunu değerlendirmede kullanılması gereken bir bilgi olduğu için anılan sorgulama yapılmaktadır. Edinilen bilgi ile meşrû müdâfaadan başka bir yol bulunulabilirse o yolun kullanılması olanağı aranmaktadır. Unutulmaması gereken esaslı husus ise hedef devletin konuk teröristlerin konak devlette ilişilemez olmalarından ötürü hedef olmaya katlanmasının istenmesinin akla ve hukuk mantığına uygun olmadığı gibi hedef devletlerin de uluslararası hukukta bunu kabullenmedikleridir. Bu hukukî akla aykırı istek altındaki örtülü sâik elbette terörizmden umulan netice ile ilişkili olabilir. Uluslararası terörizmin hibrit savaş ve vekâlet savaşı enstrümanı olduğu anımsanmalıdır.

Uluslararası terörizme karşı meşrû müdâfaa hakkından ileri gelen kuvvet kullanma yetkisinin uygulanmasında, genel olarak devletler bakımından meselenin vaziyetini açıklamak için gereklilik unsurunun, her şeyden önce saldırının varlığından ileri geldiğinin vurgulanması lüzumludur. Uluslararası meşrû müdâfaa hukukunda gerekliliğin meşrû müdâfaa hakkının başta gelen unsuru olduğu devletlerin manevî unsurla (hukukî inançla - opinio juris ile) birleşerek teâmül hukuku kuralları oluşturan cârî uluslararası hukuk uygulamalarından anlaşılabilmektedir. Meşrû müdâfaa hakkının doğduğunun gösterilebilmesi için gereklilik unsurunun mevcut olduğunun ortaya konması lâzım gelmektedir. Gereklilik unsurunun mevcut olduğunun ortaya konabilmesi için de her şeyden önce silâhlı bir saldırının ya da çok yakın ve ciddî bir silâhlı saldırı tehdidinin varlığının sergilenmesi lüzumludur. Bir devletin sınırları ötesinden kendisine yönelen ve olayların toplamı da hesâba katılarak (the accumulative theory) şiddet ile yoğunluk eşiğini (the gravity of the attacaks) aşan uluslararası terör saldırılarının uluslararası hukuk bakımından silâhlı saldırı sayılması ve uluslararası silâhlı terör saldırılarının meşrû müdâfaa hakkının doğumunun gereklilik unsurunu jeneratör olay (veya üretici olay - fait générateur) olarak karşılaması, geçmiş klasik uluslararası hukuktan farklı olarak yürürlükteki uluslararası hukukun teâmülen yerleşmiş normatif bir gerçeğidir. Uluslararası terör saldırısı sâdece bir uluslararası terör örgütünden ve uluslararası teröristlerden gelse ve bu saldırı bir devlete isnat edilemese de, bu teröristlerin konuk olduğu konak devlet topraklarında bu konuklara karşı meşrû müdâfaa hakkından ileri gelen kuvvet kullanma yetkisinin kullanılması, gereklilik unsurunun jeneratör olayı olarak uluslararası terör saldırısının yeter şart olmasından ötürü konağın sorumluluğu aranmaksızın uygulanmaktadır. Meşrû müdâfaayı gerekli kılan konağın sorumluluğu değil konukların saldırısıdır. Kaldı ki uluslararası hukukta meşrû müdâfaa sorumluluğun bir yaptırımı değildir. Kuvvet kullanmadan önce başka yol olup olmadığının denetlenmesi ve gerekliliğin varlığından emin olunması için isteksiz ya da âciz devlet sorgulaması yapılarak çözüm yolları incelenmektedir/incelenmelidir çünkü bu biçimde kuvvet kullanmaktan başka mâkul yol kalmamalıdır. Konuk olduğu topraklardan düzenlediği saldırılar konak devlete isnat edilemediği için bir simetrik devlet saldırısı sayılmayan uluslararası terör saldırılarına karşı klasik simetrik meşrû müdâfaa kalıbı içerisinde kalınsa, konuk terör örgütü, konak devlet topraklarında kendisine katiyen ilişilemeyen bir biçimde en korunaklı şekilde kendisine sağlam bir yuva bulacak ve buradan terör saldırılarını düzenlemeye devam ederken uluslararası hukuk terörizmin lehine çalıştırılacaktır. Unutulmaması gereken bir mühim nokta da bu konuda esas önemli olan hukukî tutumun diğer doğrudan ilgisiz devletlerinkinden önce uluslararası terörizme hedef olan devletlerin hukukî tutumlarının ne olduğudur çünkü menfaatleri ve hakları özel olarak etkilenen devletler öncelikle uluslararası terör saldırılarınca hedef alınmış olan devletlerdir. Klasik dar anlayış hâkim gelse yürürlükteki uluslararası hukukun emriymişçesine bu saldırılara hedef olan devlete sâdece hedef olmaya katlanmaya devam etmek düşecektir çünkü kendisine bu anlayış tarafından meşrû müdâfaa hakkı bahşedilmeyecektir. Halbuki cârî uluslararası hukukta konak devlete, ona saldırı isnat edilmese bile isteksizliğinden ya da âcizliğinden ötürü konukların konukluğuna son verip kendisini konak durumundan kurtarmadığı için topraklarında konuklara karşı meşrû müdâfaada bulunulmasına katlanmak düşer. Bu duruma düşmek istemeyen bir devlet, topraklarından yönelen terörizmi engelleme yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Yerine getirmemede ihlâlin kusurla işlenmesi bir unsuru değildir ve kusursuz olmak hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz; konağın kusuru olsun olmasın hedefin uğradığı terörist saldırı, silâhlı saldırıdır. Anılan meşrû müdâfaanın gerekliliği isteksizlik veya âcizlik sorgulaması ile teyit edildikten sonra konak devlet hedef alınmaksızın topraklarında terörist konuklara karşı şiddeti ve hedefi ayarlanarak orantılı bir biçimde kuvvet kullanılmalı ve amaç gerçekleşip saldırıya karşı savunma gâyesine ulaşıldıktan sonra meşrû müdâfaa amacıyla kuvvet kullanılmasına ölçülü biçimde zamânında son verilmelidir. Gereklilik, orantılılık, ölçülülük bakımlarından haddi aşan bir kuvvet kullanımı meşrû müdâfaa değildir ama bizâtihi bir silâhlı saldırırdır.

Kaynaklar

Bilsel C. (1941). Devletler Hukuku. İstanbul: Kenan Basımevi.

Birdişli F. (2019). Uluslararası Güvenlik. Ankara: Seçkin.

Caşın, M. H. (2008). Uluslararası Terörizm. İstanbul: Nobel.

Cheng, B. (2006). General Principles of Law. Cambridge: Cambridge University Press.

Dinstein, Y. ve Dahl, A. W.  (2020). Oslo Manula on Select Topics of the Law of Armed Conflict. Cham: Springer Open.

Erkiner, H. H. (2010). Devletin Haksız Fiilden Kaynaklanan Uluslararası Sorumluluğu. İstanbul: XII Levha.

Erkiner, H. H. (2020). Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa. Ankara: Seçkin.

Erkiner, H. H. (2021). Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa. Ankara: Seçkin.

Martin, G. (2017). Terörizm. Ankara: Adres Yayınları.

O’Connell, M. E., Tams, J. ve Tladi, D. (2019). Self-Defence against Non-State Actors. Cambridge: Cambridge University Press.

Öktem, E. (2011). Terörizm. İstanbul. Derin.

Proulx, V. (2010). Reconceptualizing International Law After 9/11: What Role For State Responsibility in The Prevention and Suppression of Transnational Terrorism?. Montreal: McGill University.

Silvy, V. (2013). Le Recours à la légitime défense contre le terrorisme international. Connaissances et Savoirs.

29 Haziran 2021 Salı

Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaanın Hukuka Uygunluk Unsurları

 

Hakkı Hakan Erkiner, Bildiri, Tam Metin, "Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaanın Hukuka Uygunluk Unsurları", İstanbul Rumeli Üniversitesi Uluslararası Güvenlik Sempozyumu Tam Metin ve Özet Kitabı, ss. 18-24, 25-26 Mart 2021 İstanbul

14 Aralık 2020 Pazartesi

Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa - İçindekiler

 Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa - İçindekiler

ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI MEŞRÛ MÜDÂFAA, SEÇKİN, ANKARA, 2020, SAYFA SAYISI 495, ISBN: 978-975-02-6045-2

https://www.academia.edu/44681058/HAKKI_HAKAN_ERK%C4%B0NER_K%C4%B0TAP_ULUSLARARASI_TER%C3%96R%C4%B0ZME_KAR%C5%9EI_ME%C5%9ER%C3%9B_M%C3%9CD%C3%82FAA_SE%C3%87K%C4%B0N_ANKARA_2020_SAYFA_SAYISI_495_ISBN_978_975_02_6045_2_%C4%B0%C3%87%C4%B0NDEK%C4%B0LER

28 Haziran 2020 Pazar

HAKKI HAKAN ERKİNER KİTAP, ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI MEŞRÛ MÜDÂFAA, SEÇKİN, ANKARA, 2020, SAYFA SAYISI 495, ISBN: 978-975-02-6045-2

ULUSLARARASI TERÖRİZME KARŞI MEŞRÛ MÜDÂFAA, SEÇKİN, ANKARA, 2020, SAYFA SAYISI 495, ISBN: 978-975-02-6045-2
Önsöz
Eldeki çalışmada konu olarak Devletin Uluslararası Terörizme Karşı Uluslararası Hukuk Dâiresinde Meşrû Müdâfaa Hakkı incelenmektedir. Konu, çalışmanın başlığında öz olarak Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa şeklinde ifâde edilmiştir. Kitap, Milletlerarası Kamu Hukuku Doçentlik Bilim Alanı için yapılmış bir akademik çalışmanın ürünü olarak yayımlanmıştır. Kitapta işlenen başlıca konular Uluslararası Hukukta Klasik Saldırı; Uluslararası Terör Saldırısı; Uluslararası Hukukta Klasik Meşrû Müdâfaa; Uluslararası Terörizme Karşı Meşrû Müdâfaa başlıkları altında sıralanmaktadır. Çalışmada yanıtı aranan esas soru bir konak devletteki konuk teröristlerin diğer bir hedef devlete düzenledikleri uluslararası terör saldırısına cevâben hedef devletin uluslararası hukuka göre ve uluslararası hukuka uygun olarak kendisini kendi ülkesi dışında kuvvet kullanarak savunup savunamayacağıdır. Konak devlet, konuk teröristler, hedef devlet, uluslararası terör saldırısı, ülke dışında kuvvet kullanımı, meşrû müdâfaa gibi başlıca kavramlar devletlerarası ilişkiler çerçevesinde ve uluslararası hukuk bağlamında, eldeki çalışmada yapılmaya gayret edilen akademik inceleme boyunca açıklanması amaçlanmış başlıca kavramlardan olmuşlardır…
İstanbul, Haziran 2020